Aklı karışık Müslümanlar için (minik) bir “Evrim” kılavuzu

Bilim, Düşünceler, Evrim, Genel, Güncel, İslam ve Bilim

 

EVRİM BİR TEORİ DEĞİLDİR

Evrim, bir olgudur, açık bir vakıadır. Dışarı bakınca canlılık hakkında görebileceğiniz TEK izahtır. Yerçekimi gibidir; hakkında bir çok teori olabilir; fakat gerçekte olan şey, kütlelerin birbirini çektiği “vak’ası” yahut “olgusu”dur. Birileri de çıkar, bu gibi açıkça görülen meselelerin “mekanizmasını”, yani “nasıl olduğunu” açıklamak için hipotezler ve kuramlar (teoriler) ortaya koyar. Fiziğe dair mesela; “kanun” diye bildiğimiz ne varsa, neredeyse tamamı teorilerden ibarettir.

DARWİN’in EVRİM AÇIKLAMASI BİR TEORİDİR

Darwin’in evrim kuramı da bunlardan birisidir. Tarih boyunca canlılığı açıklamak için girişilen tüm gözlem tabanlı açıklamalar temelde “evrim” dediğimiz olguyu esas almak zorundadır. Zira TABİATA BAKTIĞINIZDA BAŞKA BİR AÇIKLAMA GÖREBİLME ŞANSINIZ YOKTUR. Sadece canlılık değil, evrendeki tüm maddenin yaratılışı evrim esasına dayanır. Kozmolojik olarak gazdan-tozdan evrilen yıldız ve gezegenleri anlamakta dini bir sorun yaşamayanların canlılık söz konusu olunca dertlenmeleri, meseleyi bilmemekten kaynaklanır. Tabiata bakıp, biyoloji, tıp ve diğer doğa bilimlerini incelerseniz açıkça görünen şudur ki: İnsan dahil tüm canlılar ortak bir kökenden ortaya çıkmıştır. Tabiata baktığınızda bundan başka bir izahı çağrıştıracak herhangi bir ipucu göremezsiniz. Katolik kilisesi kendi duvarları arasında uydurduğu evren görüşüne uymadığı için Müslümanların yüzyıllar boyunca geliştirdiği ve dünyaya hediye ettiği evrim-tekamül bakışını sürekli reddetmiş ve bunu en son formüle edenlerden birisi olan Darwin’e de sırf bu nedenle karşı çıkmıştır.

EVRİM AÇIK BİR GERÇEKTİR

Evrimin mekanizması, aynen kütle-çekim gibi, çekirdek kuvvetleri gibi, manyetik alan gibi, halen açık ve net değildir. Muhtemelen yakın bir zamanda da tam olarak bilinemeyecektir. Bu sorun, bildiğimiz neredeyse tüm teoriler için geçerlidir. Bilimin doğası zaten bizzat budur. Teoriyi yeterli bulmayabilirsiniz; bu durumda yenisini geliştirme imkanınız her zaman vardır. Fakat temel sorun, canlıların akrabalığı ve kökenlerinin ortaklığından başka HİÇ BİR bilimsel teorimizin var olmamasıdır. Yani evrim meselesinin aksini yahut alternatifini düşündürecek hiç bir kanıtımız veya gözlemimiz yoktur. Hal böyle iken, bu zamanda, bu bilgi deryası içinde, “ben evrimi reddediyorum” demek, ancak inatçı bir cehaletle mümkündür. İslam inancına sahip olan birisi için, Allah’ın kanunlarını, yarattıklarını, yani AYETLERİNİ inkar etmek, şirk ve küfürdür. Zira Kur’an’da hem yazılı mesajlara hem de yaratılmışlara AYET denir. Öyleyse, evrim de, kütleçekim gibi, elektrik ve manyetizma gibi yaratılmış (kevni) ayetlerden bir ayettir. İnkarı İslam’ın temel mantığına aykırıdır.

EVRİM HAKKINDA KONUŞMAK İÇİN BİYOLOJİ BİLMEK GEREKİR

Evrimi bilmek, anlamak, biyolog olmak zorunda değilsiniz; fakat nasıl ki tıpla ilgili meselelerde doktorun dediğine, fizikle ilgili meselelerde fizik bilginlerine dikkat kesiliyorsanız, evrim ve biyoloji söz konusu olduğunda da sözü biyologlara, tabiatta çalışan insanlara bırakmalısınız. Din adamları, felsefeciler ve düşünürler, bu tip konularda ancak bilimin bulgularını bilerek konuşurlarsa hakikat anlamında doğru bir nokta yakalayabilirler.

EVRİM TANRITANIMAZLIK DEMEK DEĞİLDİR

Nobl ödüllü Dr. Aziz Sancar hocamızın “ben Müslümanım ve evrim olsun olmasın fark etmez; bunu devlet meselesi yapmak ve üzerinde kavga etmek saçmadır” mealindeki sözleri çok açık bir şekilde “(bilgili) bir Müslümanın evrimle hiç bir sorunu olamayacağının” da altını bir daha çizer (link). Fakat bu sözleri sanki Sancar, “Evrim yerine Allah’a inanıyormuş” gibi saçma sapan bir çarpıtmayla veren yayın organları, ezberlerinin gereği olarak çarpık duyup çarpık aktarıyorlar. Evrim, tanrıtanımazlık yahut materyalizmle eş anlamlı olmak zorunda değildir; her görüş veya ideoloji, fiziği, kimyayı antropolojiyi kullanabileceği gibi, evrim fikrini de kullanabilir. Bir Müslüman olarak SEN bilmez ve kullanmazsan, elbette başkaları kullanır; ve hatta rahatlıkla suistimal eder. Evrim, canlılık adına olup bitenlerin bir tarifi ve açıklama çabasıdır. Bu açıklamanın en başına “Allah böyle yarattı” parantezini açtığınızda her şey gayet İslami ve Kur’ani oluverir.

Sevgili dostum Alper Bilgili’nin konuyla ilgili kısa bir özeti aşağıda:

https://www.youtube.com/watch?v=G43P9LS1E_A

GERÇEĞİ İNKAR ETMEK, İSTEMLİ CEHALETTİR

Tüm İslam medeniyeti boyunca evrim ve ortak yaratılış fikri temel dünya görüşünü oluşturmaktaydı. İslam düşünürlerinin asla kuramlarına dahil etmedikleri ve materyalizm etkisiyle ortaya atıldıktan sonra en fazla itiraz ettikleri tek şey “rastgelelik ve kaza eseri” ortaya çıkıverme meselesiydi. Örneğin Türkiye’de evrim karşıtı argümanlara sıklıkla kaynak gösterilen Said-i Nursi’nin “Tabiat Risalesi” adlı kitapçığı, hemen tamamen “tesadüf ve kuralsız maddeci açıklamaya karşı” argümanlardan oluşur. Canlıların yaratılış yöntemlerine dair herhangi bir şey göremezsiniz. Hatta “şecere-i hilkat’in en mütekamil meyvesi olan insan-ı kamil” (yaratılış ağacının en olgun meyvesi olan olgun insan) sözü de ona aittir ve bizzat insanı yaratılış ağacının bir meyvesi olarak niteleyerek, evrim görüşünün en temel sonucunu tekrar eder. Zaten yaratılmış her zerrenin Allah’ın emri ve bilgisi dahilinde hareket etmek ZORUNDA olduğu bir evrende rastgelelik ve kuralsızlık vehmetmek, “imansızlık” anlamına gelecektir. Dolayısıyla, bu cansız maddeden canı var eden, onu çeşitlendirip dallandırarak evrimle terbiye etmeyi ve neticede insanı da bu kökten (topraktan, çamurdan) yaratmayı dilemiştir. Bize düşen, elimizden geldiğince ve zamanımızın bilgisi uyarınca, bu süreci ve bize yansımalarını anlamaktır… Yoksa, sırf kafamıza sığmadı diye bu “ayet”i inkar edersek, Bakara 85’deki uyarıya muhatap olanların safına katılırız (…Yoksa kitabın bir kısmına inanıyor, bir kısmına inanmıyor musunuz? İçinizde bunları yapanların kazancı, dünya hayatında ancak horluktan ibaret, kıyamet günüyse onlar daha çetin bir azâba atılırlar…).

EVRİM ESAS MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖNEMLİ BİR KONUDUR

Benim bu konuyla ilgili sürekli uyarı yapmamın nedeni ise şu: Bir insan olarak, hakikatin uzağına savuran tüm yalan ve gerçeği örtme çabaları benim düşmanımdır. Zira ben hepimiz gibi bu dünyaya “anlamak” için geldim; papağan gibi eski ezberleri tekrarlamaya değil. Bir Müslüman olarak ise, bu konu ile ilgilenmemiz açıkça inandığımız Kur’anda, defalarca emredilir. Bu nedenlerle bence evrim meselesi, hem bilimsel hem de dini olarak en temel öneme sahip konuların başında gelir. Evrimi ve evrendeki yerini anlamayan insan, her devirde olduğu gibi, ancak saçmalar. Cehalet yüzyıllardır her dönemde en büyük düşmanımızdı; bu gün de “taammüden cehalet” maalesef bizi bilgi deryasının ortasında cahil bırakabiliyor. Bu meseleyi çözmeden, yüzyıllardır süren uykumuzdan uyanamayacağımıza kaniyim. Bu nedenle bu konuda bir şeyler söyleyecekseniz, biyoloji kitapları okumanızı öneririm. Özellikle de dindar olduğunuzu ve bu konunun dini açıdan önemli olduğunu düşünüyorsanız… Zira Evrim konusunu esas çalışması ve tamamlaması gerekenler, bence Müslümanlardır! (Ankebut 20: De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.)

EVRİM KARŞITLIĞININ KAYNAĞI

Osmanlı’nın son dönemlerinde Darwin’i anlatan kitapların yazıldığını, 70’lerin sonuna kadar ders kitaplarında evrim fikrinin gayet detaylı olarak mevcut olduğunu biliyoruz. 1980’lere kadar Türkiye’deki insanların evrim görüşü ile doğru dürüst bir sorunu ve derdi yokken, ne oldu da 80’lerden sonra bir anda kaotlik kilisesinin söylemlerinin aynısını benimseyiverdik? Bu kadar önemli bir meseleden uzak tutulmamızın, bilime, özellikle de günümüzün ve yakın geleceğin en önemli konularından birisi olacağı kesin olan biyolojiye bu kadar yabancı ve uzak olmamız GEREKTİĞİNİ bilen bir takım odakların planlı ve programlı çabaları sonucunda, bugün Evangelist kilisesinin hükümranlığı altındaki ABD ile birlikte evrim fikrine en yabancı topluluklardan birisi haline geldik. Bir bakın bakalım, senelerdir parasal kaynağı belirsiz yayınlar, kitaplar, TV kanalları ve muhtelif propagandalarla “evrim yalandır” telkinini bıkıp usanmadan işleyen malum yapılar, acaba bu kadar masraf ve çabayı hangi motivasyonla sergiliyorlar? Bu “evrim düşmanlığı” gibi gözüken çaba, aslında İslam toplumunun bilerek ve isteyerek anlamsız gündemlerle, siyasetle ve hamasetle meşgul edilip, gerçek sorunlarla uğraşmasını engellemek için oldukça başarılı bir projedir. Uzunca bir zamandır sistemli olarak pompalanmaya çalışılan evrim ve bilim düşmanlığı, aslında bizzat İslam toplumunun geleceğini hedef almış açık ve planlı bir saldırıdır.

MAYMUNDAN MI GELDİK?

Evrim maalesef hala “maymundan gelme” meselesi olarak anlaşılmaya, böyle karikatürize edilmeye nadiren de olsa devam edebiliyor. Evrim, tüm canlıların ortak bir atadan geldiğini söyler. İnsan da buna dahildir. Modern evrim kuramları, Darwinci olanı da dahil, insan ve bugünkü maymunların atalarının ortak olduğunu söyler. İnsan, maymunların da dahil olduğu “primatlar” denen bir canlı gurubu içinde sınıflandırılır ve bu sınıflandırma Darwin’den önce de vardı. Milyonlarca yıl önce yaşamış “ne maymun, ne insan” olan ortak bir ata, uzun bir süreç boyunca bugünkü maymunları ve nihayetinde insanı oluşturacak soylara kaynaklık etmiş gibi görünüyor. Evet, “görünüyor”; zira elimizdeki yüzlerce fosil kaydı, kemik ve jeolojik veri, başka bir şey düşünmemize imkan vermiyor. Kur’an-ı Kerim’de geçen tüm yaratılış öykülerinde İnsan’ın (Adem’in değil) çamurdan; yani ilkin ve dünyevi bir özden yaratıldığını söyler. Pat diye gökten düşürülmediğin, dünyevi hammadde ile zaman içinde şekillendirildiğini ve en güzel kıvama getirildiğini (ahsen-i takvim) açıkça belirtir. Biyolojiyi biraz bildiğinizde, bu ayetler modern biyolojinin şiirsel bir türevi olarak karşınıza çıkar. İnsan’ı Adem yapan şey ne ise, Kur’an’da insana “üflenen” bir özellik olarak anlatılır. Bu üflenen özellik her ne ise, antropologların, biyologların ve insan biyolojisinin farklı alanlarında uzman olanların bir türlü çözemediği, bedenimizin gayet sıradan ve diğer hayvanlara benzeyen özelliklerinin yanısıra, zihinsel melekelerimizdeki bu ilginç “sıçramanın” Kur’ani bir ifadesi olarak değerlendirilebilir. Neticede bedenimiz bir kabuktur; milyarlarca yıl içinde şekillendirilmiş ve en sonunda insana ev sahipliği yapacak kıvama geldiğinde, insan olmakla şereflendirilmiş ve görevlendirilmiş gibi gözükmektedir. Böyle bakınca, modern evrim kuramlarıyla İslam inancı arasında bırakın zıtlığı, müthiş bir tamamlayıcılık ve uyum vardır aslında.

ADEM ve HAVVA MESELESİ

Adem ismi Kur’an-ı Kerim’de yaratılıştan ziyade insana verilenlerin anlatıldığı kısımlarda geçer, Havva’nın ismi hiç geçmez ama biz ne hikmetse biz bu hikayeyi her zaman Tevrat ve İncil versiyonuyla ezbere biliriz. Kur’anda cennetteki yasak ağaç, şeytanın kandırması, Adem ve eşinin buna kanması, utanmaları ve cennetten çıkarılmaları gibi anlatımlar, açıkça alegorik anlatımlardır ve aklı başında bir Müslüman, bu anlatının önemine binaen, mevcut antropolojik, arkeolojik ve evrimsel bulgulara bakarak bu meselenin aslını anlamaya çalışmalıdır. Dünya ve canlılık hakkında hiç bir şey bilmeden bu hikayeleri anlamaya çalışmak, mitolojik bir edebiyat çalışmasından öteye geçemez (Bakara Suresi-164: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır.).

EVRİMİN ALTERNATİFİ?

Yine inatla evrimi reddedecek insanlar olacaktır elbet. Onlara net ve açık bir sorum var, siz de sorun:

“Evrim dışında, canlıların ALLAH TARAFINDAN ‘NASIL’ YARATILDIĞINA dair ‘tabiattaki (yaratılmış) kanıtlara dayalı’ başka bir açıklamanız var mı, yahut böyle bir açıklama duydunuz mu?”

Bakalım ne cevap alacaksınız…

[divider] [/divider]

Anlamakta zorlanabilecek arkadaşlarım için genel bir not: Bu satırlar öğrenmek isteyen, yeni bir bakış açısı arayanlar için yazılmıştır. Sadece bir özettir; böyle uzun ve tafsilatlı bir mesele buralarda tamamen çözülemez. Bolca araştırıp okumanızı tavsiye ederim. Dediklerimin hepsi beni bağlar; önemli bir kısmında yanılıyor olma ihtimalim her zaman vardır. Bu satırları kaleme alan bendeniz, önce bir insan, sonra bir Müslüman, sonra da bir bilim sever olarak kendimi tanımlayı severim. Mesleki köken olarak biyoloğum. Mezuniyet sonrası uzmanlık alanım ise beyin ve sinirbilimleridir. Bilim-din ayrımı meselesine hiç takılmadım, böyle bir ayrıma hiç inanmadım; bunların ayrı alanlar olduğunu düşünenlere saygı duymakla birlikte, biraz da acırım. Kafanızdaki sınırlamalar ve tanımlamalar ne ise, onlar ancak sizi bağlar, ben doğal olarak o tanım ve sınırlamalara tabi değilim. Merak ettiğim her konuda okur, araştırır ve yazarım. Aynını size de tavsiye eder, vakit ayırıp da okuduğunuz için teşekkürü bir borç bilirim 🙂

Senin dinin hangisi?
Cinsel işlevler, beyin ve eşcinsellik: Bir şeyleri fena halde yanlış anlıyor olabiliriz!

İLGİLİ YAZILAR:

İnanç (bu devirde) ne işe yarar?

Ondokuzuncu yüzyıldan içinde bulunduğumuz 21. yüzyıla uzanan, manevi değerlerin bir zihin sporundan öte anlam ifade etmediği, inançların “boş inanç” ile aynı anlamda sınıflandırıldığı bir acayip hayat görüşü, özellikle akademik ve yazın…

Bilimle uğraşmak isteyen gençlere minik hatırlatmalar

Lise veya üniversite çağlarında mısınız? Akademisyen olmak hayallerinizi mi süslüyor? Bütün negatif örneklerine, içine düşebileceğiniz maddi kısıtlılıklara, akademinin yüz karası kimi geçmiş örneklerine rağmen, halen toplum içinde saygınlığını korumaya devam eden “üniversite…