Daha evvelki “Bitkisel tedaviler nasıl işe yarar?” başlıklı yazımdan sonra gerek internette gerekse yüzyüze yaptığım bazı konuşmalardan sonra ilave bir konuda kalem oynatma ihtiyacı hasıl oldu:
Bitkisel tedavilerle ilgili o yorum, sadece “bitkisel tedavilerle” ve “canlı bedeni karmaşık ve özdüzenlenme özelliği olan bir sistem olarak düşünmekle” ilgiliydi; fakat oradan yola çıkarak açılan konular genellikle her zaman gelip “alternatif” veya “tamamlayıcı” tıbba dayanıyor. Böylesi de normal aslında, zira bir çoğumuz “bitkisel ilaçlar”ın yalnızca “modern tıp dışında” kullanılabileceği gibi bir yanılgıya sahibiz… Bu konuyu daha sonra ele almak üzere ana noktaya gelelim:
Alternatif tedavi yöntemleri, bütüncül ve kişiye özel yaklaşımlardır. Aynı zamanda herhangi bir “hastalık” durumuna karşı verilen “standart reçeteler” içermezler. Tedaviye ihtiyaç duyan kişinin yaşam tarzını değiştirmesi, rahatsızlığa sebep olan unsurları (kötü alışkanlıklar, takıntılar, beslenme bozuklukları vs) hayatından çıkartması gerekir. Kişi yaşamını bozan alışkanlıklarına devam ederken onun belirtilerini ortadan kaldırmaya yönelik nokta atışı ve geçici müdahaleler, bildiğimiz “modern tıbbın” tercih ettiği yöntemdir genellikle…
Sıradan ve görece sağlıklı dönemlerini, kendi tabiatıyla diyalog kurma ihtiyacını hiç hissetmeden geçiren modern insanın, bitkisel veya alternatif tedavi yöntemlerine de eczanelerde satılan ilaçlar gibi bakmasında anormal bir yan yoktur. “Şundan şu kadar al, şunu şu kadar yap, hastalığın geçer” denmesine alışmış insanların “bütüncül sağlık” yaklaşımlarını hemen kavrayıvermeleri o kadar da kolay değildir. Fakat hekimlik mesleğini yapma yetkisi bulunan insanların, bu farkı anlamak için daha ciddi çaba göstermelerini beklemek de sanıyorum hepimizin hakkı olsa gerektir.
Sonuçta, hayatını lineer ve determinist reflekslerle yaşayan; sağlığı sadece boğazından geçen besinlerin kalori değerleri ve çeşitliliğinde aramaya alışmış, yaşamının ruhsal yönüne yabancı insanların, alternatif tedavi yöntemlerinden fayda görme şansı da zayıf olacaktır. Fransız herbalist Maurice Mességué, İnsanlar ve Bitkiler adlı otobiyografik kitabında İngiliz Başbakanı Winston Churchill’in tedavi sürecini anlatır. Churchill’e, tedavi için öncelikle tütünü (puroyu) bırakmasını salık veren bitki uzmanı, ünlü devlet adamından ummadığı bir yanıt alır: “Bunu bırakırsam zaten iyileşirim, o zaman sana ne gerek var?”. Mességué, Churchill’i haklı bulduğunu ve tedavi uygulamasına bunun üzerine başladığını belirtiyor; fakat bu anlatıda Churchill’in yaşam tarzını değiştirmekte ne kadar isteksiz olduğunu ve “iyileşme” dediği şeyi kendisinden ne kadar uzakta aramaya şartlanmış olduğunu rahatlıkla görüyoruz.
Churchill o tedaviden fayda görmüş mü bilinmez; ama kendi sağlığına ve yaşamına benzer bir yabancılaşmayla yaklaşan insanların bütüncül tedavi yaklaşımlarından fayda görmesi oldukça zor…
Zira “lineer” (doğrusal) yaşayan birine “nonlineer” (doğrusal olmayan) yöntemler uygulamak, olsa olsa “uyumsuzluk” yaratır…