Sayısal fotoğrafın öğrettikleri…

Düşünceler, Güncel, Sanat

Derler ya “bizim zamanımızda yoktu” diye, henüz bu yaşımda bu lafı bu kadar çok kullacağım gelmezdi aklıma. Cep telefonları, plazma-LCD-LED televizyonlar, uydu yayınları, sayısal (dijital) fotoğraf makinaları, sabit diskli, DVD’li kameralar… Hala söylerken garip geliyor ama, gerçekten de bunların hiç biri “bizim zamanımızda yoktu”!

Günümüzde teknolojinin başdöndürücü ilerlemesi, yaşam tarzımızda da ilginç dönüşümlere de neden oluyor. Bu değişimlerin hepsi de maalesef çok olumlu değil. Cep telefonları örneğin, artık neredeyse çocuklarda bile birer tane var; fakat sosyal iletişim gittikçe zayıflıyor, arayıp hal-hatır sormayı unuttuğumuz dostların sayısı gün geçtikçe kabarıyor. Yahut televizyonlar; bolca kanal mevcut, fakat bir şeyler öğrenebileceğiniz yayınların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Bu gelişmelerden bir tanesi var ki, bence insanın önüne çok farklı bir ufuk açabilme gizilgücü (potansiyeli) taşıyor. 90’lı yılların sonunda piyasaya girmeye başlayan sayısal fotoğraf cihazlarından söz ediyorum. Özellikle son yıllarda mikroelektronik alanında yaşanan hızlı gelişmeler sayesinde mühendisler, yüksek kalitede fotoğraf çekebilmeyi sağlayan bu harika cihazları minicik cep telefonlarının içine yerleştirmeyi başardı. Artık herkesin elinde oldukça kaliteli ve marifetli fotoğraf makinaları var.

Geçtiğimiz yüzyılın başlamasından önce, 1800’lerde icat edilen fotoğraf makinaları, günümüzde ana prensipleri aynı kalmak koşuluyla oldukça farklı ihtiyaçlara cevap verecek tarzda tasarlanıyorlar. Profesyonel fotoğrafçılar için üretilen karmaşık modellerin yanı sıra, sadece anı fotoğrafı çekmek için üretilen basit ama etkili “bas-çek” makinalar artık oldukça ucuza satın alınabiliyor.

Sayısal fotoğrafın bir çok avantajı var; bir kere fiziksel bir film kullanmadığınızdan, kullanım maliyeti sıfıra yakın. Beğenmediğiniz görüntüleri silebilme, sadece istediklerinizi bastırabilme, görüntüler üzerinde bilgisayar destekli iyileştirme-oynama yapabilme ve hatta evde kendi baskı ortamınızı kurabilme imkanı var. Özellikle fotoğrafı öğrenme amacıyla işe başlayanlar için gerçekten büyük nimet bu sayısal makinalar. Filmli makinalarla fotoğraf çekmeye başlayan bir kısım fotoğrafçılar halen sayısal teknolojinin fotoğraf alanına girmesini hazmedemese de, bu alandaki görüşler hızla sayısal fotoğraf lehine değişiyor.

Fotoğrafın “Gör” Dediği

Fotoğraf, bir sanat olarak ilgilenildiği takdirde, çok ilginç bir faaliyet aslında. Ben, sayısal fotoğraf makinaları sayesinde fotoğrafla tanışanlardanım ve o günden beri, fotoğraf sanatına ilgim artarak devam ediyor. Fotoğraf çekmeye başlayan insan bir süre sonra etrafındaki dünyayı farklı bir gözle görmeye başlıyor sanki. Etrafınızdaki minik ayrıntılara, gün batımının her akşam sahneye konan o eşsiz renklerine, yüzlere, hareketlere ve etrafınızdaki hemen her şeye bir başka bakmaya başlıyorsunuz. Gözünüz adeta bir “vizör”e dönüşüyor ve dünyayı “kadrajlar” halinde algılamaya başlıyorsunuz.

Fotoğraf sanatı biraz da, ışık altında herkesin görebileceği bir görüntüyü, herkesin göremeyeceği bir tarzda yakalayıp sunabilme sanatıdır aslında. Buna yaratıcı fotoğraf diyor bazıları; ama ben “bakış derinleşmesi” demeyi tercih ediyorum. Fotoğrafla ilgi ilerledikçe, normalde bakıp geçtiğiniz bir çok ayrıntının aslında bazı açılardan ve bazı ışık koşullarında ne kadar ilginç olduğunu görmeye başlıyorsunuz. Bir süre sonra etrafınızdaki hiçbir şeyin önceden algıladığınız kadar basit ve yalınkat olmadığını farkediveriyorsunuz. Bunun size zamanla sağladığı iç görü ise çok daha ilginç: Bakışınızın kuşatıcılıktan ne kadar uzak olduğunu, duyularınızın ve algınızın ne kadar yetersiz olduğunu biraz daha iyi kavrayıveriyorsunuz. Aslında fotoğrafla uğraşmak, sizin algılarınızda çok ufak bir değişiklik yapıyor, fakat bu minik etki bile “insan algısının sınırları” konusunda size ilginç bir kavrayış sağlıyor.

Teknolojinin Hakkını Vermek…

Elbette, sırf film masrafı yok diye, istediğiniz gibi silebileceğinize güvendiğiniz görüntüleri dikkatsizce hafıza kartlarına depolamak, fotoğraf çekmek değildir. Fotoğraf sanatıyla uğraşmaya niyetliyseniz, fotoğrafın size vermesi gereken asıl dersi hatırlamalısınız: Durmalı, bakmalı, sabretmeli, beklemeli, görünmeyeni görmeye çalışmalı ve teknolojinin size sağladığı imkanların hakkını sonuna kadar vermeye çalışmalısınız. Piyasada binlerce liralık fiyatlarla satılan profesyonel makinalardan satın alıp, sadece “bas-çek” işleviyle yüzlerce fotoğraf çekmek ve bunların arasından iyilerini seçip orada burada sergilemek, size bir yenilik, yahut yeni bir içgörü sağlamaz. Oburca tüketilen gıdaların vücudu zehirlemesi gibi, bu tip bir kolaycılık da sadece sanatçı ruhu zehirler. Satın aldığımız cihazların özelliklerinin bize verilmiş birer hediye olduğunu, bunları ancak sonuna kadar kullanmamız halinde elimizdeki imkanların hakkını verebileceğinizi akıldan çıkartmamalıyız.

Siliverebilmek…

Eski tip filmli makinalarla günümüz dijital görüntüleme cihazları arasındaki en büyük fark olan siliverme lüksü, aslında çok cezbedici. Fakat bu konfor, sizi yaratıcılıktan uzaklaştıran, kolaycılığı merkeze koymanıza neden olan bir lanete de dönüşebilir. Çekeceğiniz her bir karenin sizin yaratıcılığınıza katkı yapabilmesi için seçebileceğiniz yol aslında çok basit: Her çektiğiniz fotoğrafı kartlara bastırın. Bastırın ki, hem beden ödeyerek, hem de sonuçları gerçek bir ortamda, yani kart üzerinde görerek, neler yaptığınızı ve daha neler yapabileceğinizi anlama şansınız olabilsin. İnsan zihni bedel ödemeden içselleştiremiyor. Bana inanmayanlar, internetten bedava olarak indirebildikleri yüzlerce sayısal (mesela pdf) kitaptan hangisini baştan sona sabırla okuyabildikleri sorusuna yanıt vermeye çalışsınlar. Sonuç pek iç açıcı olmayacaktır, en azından çoğumuz için…

Sayısal bilgi aslında “yok”tur…

Son bir uyarı daha: Eğer cep telefonuyla fotoğraf çekenlerdenseniz, veya başka bir araçla sayısal fotoğraf çeme merakınız varsa, bir kaç ay içinde yüzlerce megabyte’lık sürücü hacmini fotoğraflarla doldurmuş olmalısınız. Şimdi, Allah korusun, yıllar boyunca çektiğiniz binlerce sayısal fotoğrafı depoladığınız diskinizin (ve varsa yedek tüm disklerinizin) başına bir şey geldiğini düşünün! Bir “sil” komutunun da yapabileceği gibi, el emeği-göz nuru fotoğraflarınız bir anda yok olacaktır. Basılı fotoğraflarınız ise yanıp gitse bile geriye en azından kül şeklinde izlerini, yarı yanmış parçalarını bulabilirsiniz. Ama sayısal bilgi öyle bir şey değildir; sanaldır. O yüzden, fotoğraflarınızı bastırmak için bir başka nedeniniz daha var. Gerçekten fotoğraf çekmek istiyorsanız, çektiğiniz her şeyi bastırın. Bakın o zaman ne kadar kısa sürede ne kadar ilerleme kaydediyorsunuz…

Neticede:

Her icatta olduğu gibi, sayısal fotoğraf makinası insanın elinde boş bir eğlence aracı, bir suç aleti, bir “itibar” göstergesi yahut yepyeni bir dünyanın giriş kapısı olabilir.

Her zaman olduğu gibi, ne olacağı tamamen bize bağlı…

Herkes “eksik”tir…
Kafamıza göre bir dünya

İLGİLİ YAZILAR:

Hiçbir sonuç bulunamadı.